3 Haziran 2012 Pazar

Fazıl Say, Akit yazarı Ali Karahasanoğlu tarafından sert dille eleştiriliyor!

Oyun'un notu: habervaktim.com'dan alıp, aşağıya aktardığımız yazıdaki YAVŞAK sözcüğünü büyütüp, kalınlaştırmanın yanı sıra, "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirdik. 

YAVŞAK sözcüğünü büyütüp, kalınlaştırmanın yanı sıra, "maymungötürengi" ile belirgin hâle getirmemizin nedeni: 

"Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözünü ederek, bütün opera oyuncularını, bütün sinema oyuncularını, bütün televizyon oyuncularını, bütün tiyatro oyuncularını töhmet altında bıraktıktan sonra, Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kendisine "YAVŞAK" dediği süreçte, "ben aslında YAVŞAK derken bit yavrusunu kastetmiştim" gibi kıvırma yoluna giden Küt Oyuncu Kırmızı Pabuçlu Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in avukatları Süleyman Anıl'la İbrahim Demirci'ye verdiği talimat sonrası Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın tam tamına iki (rakamla 2) yıl hapis istemiyle savcılığa şikâyet ettiği ve savcının hızla dava açıp, yargıçların (sadece ve yalnızca beş duruşmada, ayrı ayrı duruşmalar için tam tamına üç yargıç katılarak, sürekli olarak yargıç değişikliğine gidilmesi garip bir "rastlantı" idi) şimşek hızıyla "6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA" hükmettiği Hilmi Bulunmaz'ın aldığı cezaya dikkat çekmektir!

***

Sanatkar savunmasını yapıyor: (ç)alıntıdır bunlar, beraat isterim!

Ali Karahasanoğlu
Yeni Akit
3 Haziran 2012

Fazıl Say'a dava açılmış...

Amanin ki ne amanin.

Tüm gazeteler, ayağa kalkmışlar: "Bir twit'e 1.5 yıl hapis" imiş!

Sanki küfür yüzünden, Cumhuriyet tarihinde ilk defa, Fazıl Say'a dava açılmış.

Bırakın Cumhuriyet tarihini... Sanırsınız ki, dünya hukuk tarihinde, bir başka benzeri yoktur; "küfür ettiği için, aleyhine dava açılan!"

Beyler, hop dedik.

Kendinize gelin.

Hukukla aynı yaştadır; "küfür etmenin yasak olması.."

Dün de vardı, "küfür eden"e dava..

Bugün de var..

Toplumsal barış için de, zorunludur bu..

Bugünkü tartışmamızda, işimize geldiği için söylemiyorum bunu..

Küçük bir hatırlatma olması açısından, İslam'ın bu konudaki net hükmünü aktarayım.. En'am suresi, ayet 108: "Müşriklerin, Allah'tan başka taptıklarına sövmeyin ki; onlar da aşırıya giderek, bilgisizce Allah'a sövmesinler."

Bu kadar basit bir konu bu..

İnancı ile uyumlu olmasanız bile.. Farklı düşünce, farklı inançtaki insanlara sövmeyeceksiniz.. Hakaret etmeyeceksiniz..

Ben küfür edersem, karşımdakinin de bana, hatta benim "uğruna ölebileceğim Yaradanım"a küfür edebileceği gerçeği karşısında, bu yanlışa sapmayacağım..

Değişmez ilke bu..

Bizim inancımız bunu gerektiriyor da..

Bizi "gerici, eski kafalı, bağnaz, yobaz" vs. sıfatlarla tanımlayan "ilerici, modern kafalı, hoşgörülü, çağdaş" ateist arkadaşlarımız, bakın hangi seviyelerde yüzüyorlar:

"Bilmem ki farkettiniz mi? Ama nerde YAVŞAK, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa, hepsi Allahçı.. Bu bir paradoks mu?"

Yanlış okumadınız.

Bu kadar banal. Bu kadar sıradan. Bu kadar kaba küfürler..

Üstelik bir de, bu beyefendiyi şöyle tanıtıyorlar: "Sanatkar, ince ruhlu, duygusal, entelektüel.."

Gerçekten büyük bir sanatkarın ağzından / klavyesinden çıkabilecek kadar ince ruhlu, entelektüel birikim kokan müthiş bir cümle, değil mi bu!..

Esprisi bir yana..

"YAVŞAK"

"Adi.."

"Magazinci.."

"Hırsız.."

"Şaklaban.."

Hakaretlerini en sık kullananların, gerçekte kimler olduğunu, izah etmemize gerek yok sanırım..

Mafya mı dersiniz..

Külhanbeyleri mi dersiniz?

Her ne ise..

Bu sözler, "dünya çapında ünlenmiş bir sanatkar"ca sarf edilmiş, sonuçta..

Beyefendi bu sözleri sarf etmiş ve savcıya gittiğinde, "Benim dindar insanlarımızla, Allah'a inanan insanlarımızla bir sorunum yok. Bir kızgınlık anımda, din istismarcısı bir-iki kişiye sarf ettiğim, ancak yanlışlıkla genelleştirdiğim ifadelerdir. Üzdüğüm insanlardan özür dilerim" diyeceğine..

Gün gelir, arkadaşlık(!) yaptığı kızın kafasını testere ile kopartan paralı şımarığın avukatlığını yapan. Gün gelir, inanca küfür edenlerin avukatlığını yapan..Prof. Dr. Av. Metin Feyzioğlu'nu alıyor yanına..Gidiyor savcının yanına. Ve diyor ki, "Yazılanların çoğu, başka kişilerden alıntıdır!" Hani yukarıda diyordu ya, entelektüel piyanistimiz, "Nerde hırsız varsa, hepsi Allah'çı.." Şimdi savunma noktasında, diyor ki: "Çoğu başkalarından alıntıdır!" "Alıntıdır"ın başına, bir "ç" koyarsınız herhalde.. Çünkü attığı twit'te, alıntı yapılan kişinin ismi yok. Buna da; bilim dünyasında "intihal", sanatkarımızın(!) yukarıdaki cümlesindeki kavramla ifade edersek, "hırsızlık" deniyor. O zaman şöyle bir sonuç çıkıyor: "Ya piyanistimiz de Allah'çı..Ya da, hırsızlar Allah'çı değil!" Değil mi, ateist piyanist!

Entelektüel piyanistimiz, savcıya başka neler demiş? Hukukun profesörlüğünü yapan Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu'nun yanında, şu savunmayı yapmış: "Yazılarımı özel olarak takip etmek isteyen kişiler görebilir.Aleniyet unsuru oluşmamıştır." Hani stajını yeni bitirmiş bir avukatın nezaretinde, bakkal Ahmet amca yapsa bu savunmayı.. Mazur görürüz de.. Türkiye'ce tanınan bir ceza profesörünün yanında, saygın sanatkarımız yapınca, biraz ayıp oluyor.. Hani o savunmayı yapmadan, düşünseydi: "Twit'te aleniyet oluşmuyorsa. Gazetedeki yayınlarda da oluşmaz. Para verip, gazeteyi özel olarak almak istemeyenler, gazetedeki hakaretleri göremez ki.. Ya gazeteciler ahmak.. Ya da bizim bu savunmamız, ahmakça!" Düşünseydi; o komik savunmayı yapmazdı!.. Eeee, lafla olmuyor, entelektüellik.. Biraz da, kafa yormak lazım!

(Kaynak: HABER VAKTİM)