12 Aralık 2014 Cuma

Her dâvâda yitiren Coşkun Büktel, kendisini "beraat ambarı"nda sanıyor!

DÜN MAHKÛM OLDUĞUM DURUŞMADA HAKİME SON ANDA VEREBİLDİĞİM İÇİN HAKİMİN OKUMADAN KARAR ALDIĞI (AŞAĞIYA AKTARDIĞIM) DİLEKÇEYİ, BİR GÜN ÖNCE YETİŞTİRİP HAKİMİN OKUMASINI SAĞLAYABİLSEYDİM, BERAATE EN YAKIN KARARI VERMİŞ OLAN HAKİMDEN BERAAT ALMAM MÜMKÜN OLUR MUYDU ACABA? ARKADAŞ LİSTEMDEKİ SEVGİLİ AVUKATLAR, OKUNMAMIŞ SON DİLEKÇEM AŞAĞIDA, BAKIN BAKALIM, KARARI LEHİME DEĞİŞTİRMESİ SİZCE MÜMKÜN OLUR MUYDU?
İSTANBUL 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
DOSYA: 2012/637E
DAVALI: Coşkun Büktel
DAVACI: Mustafa Demirkanlı
VEKİLİ: Av. Reyhan Kayışlı
KONU: Davacının, ara karar gereği yaptığı tazminat kalemleri açıklamasına cevap
AÇIKLAMALAR:
Dokuz gün önce, 12 Aralık 2014 tarihinde, Mustafa Demirkanlı’nın onca “takipsizlik” kararından sonra bana karşı nihayet açtırmayı başardığı ikinci kamu davasından almış olduğum “beraat” kararı, sürmekte olan davamız bakımından hayati öneme, benzerliğe ve emsal olma özelliğine sahip… Bu dilekçede bunun nedenlerini açıklayacağım.
Davacı Mustafa Demirkanlı, kendisine yönelik hakaret saydığı ifadelerim için 25 bin TL tutarında bir fatura çıkarmış. Onun fatura çıkarması kolay; çünkü fatura çıkarabilmek için belgelere ulaşması kolay. Çünkü ben yazdıklarımın virgülünü bile silmeyi kendime yediremiyor, bunu tükürdüğümü yalamak saydığım için yazdıklarımı asla silmiyor ve inkâr etmiyorum. Ama benzer bir faturayı benim çıkarmam çok zor. Çünkü belgelere ulaşmam ya da ulaştığım belgelerin Mustafa tarafından inkâr edilmesini önlemem çok zor. Çünkü Mustafa, bana karşı yazdığı neredeyse her satırda yer alan hakaret ve iftira içerikli yorumları, yazıları, herhangi bir vicdan rahatsızlığı hissetmeksizin silip yok edebildiği gibi, silmeyi unuttuğunda inkâr da edebiliyor. Kendisi aleyhindeki delilleri karartabiliyor. Eğer Mustafa delilleri karartmasaydı da, ben onun her hakaretine ayrı bir dava açabilmiş olsaydım, biraz abartarak diyebilirim ki, Mustafa'nın bana yönelik hakaretlerinin her birinden 10 TL bile kazansam, milyoner olurdum.
Aleyhinde delil niteliği taşıyan her yazısını silip karartma, örtbas ya da inkâr etme yöntemine (ve benim bu yönteme hiçbir zaman, hiçbir fiyata asla tenezzül etmeyeceğime) güvenen Mustafa'nın, bu güvene dayanarak savcılığa verdiği şikayet dilekçelerine karşı savunma yazmak amacıyla, onun inkâr edemeyeceği somut bir delil arayarak internette gezerken her defasında yeniden fark ediyorum ki:
Mustafa (bana karşı facebook sayfalarıma yazdığı hakaret ve iftira içerikli pek çok yorumunu sonradan silip örtbas ettiği gibi) bana karşı kendi sitesinde yayınladığı yazıların kahir çoğunluğunu da sonradan silip örtbas etmiş. Yani bugün, Mustafa’nın internette bana yönelik yazılarından hangisinin linkine tıklarsak tıklayalım; %95 ihtimalle o linkin ucundaki yazıya ulaşamıyouz. Bu nedenle, yazılarımda kanıt göstermek için Mustafa’nın yazılarına bir zamanlar verdiğim linklerin büyük çoğunluğu, bugün artık çalışmaz durumda “kör” linkler olarak hiçbir şeyi ispatlamaya yaramadıkları gibi, o linkleri tıklayan okurların (en azından bazılarının) indinde, beni yalancı durumuna da düşürüyorlar. Zaten, silmeyi atladığı herhangi bir yazısını yakalasam bile; Mustafa, yazıyı yazanın kendisi olduğunu, hatta bazen yazının yer aldığı kendi bloğunun kendisine ait olduğunu bile inkâr edebiliyor. Bu olguyu tutanaklara geçtiği için Mustafa’nın inkâr edemeyeceği iki somut örnekle kanıtlayabilecek durumdayım: (Ben, anlattığım nedenlerle, bugüne dek kendisini hiç şikayet edemediğim için, örnekleri, Mustafa’yı defalarca şikayet ve dava etmiş bir başkasının, 2. Sulh Ceza’da açtırdığı, 2012/663 Esas no’lu dosyadan veriyorum.)
İşte Mustafa’nın iki ayrı tarihli duruşmadaki, iki ayrı savunmasında, söyledikleri:
DEVAMI AŞAĞIDAKİ YORUMDA
Like ·  · 
  • Aksel Ozturk likes this.
  • Coşkun Büktel DİLEKÇE METNİNİN DEVAMI:

    12 Aralık 2014 tarihli bu beraat kararı, bizim sürmekte olan davamız 

    açısından çok önemli, demiştik. Neden mi? Çünkü ikinci ve son duruşma 
    tutanağının karar kısmında, şöyle yazıyor: 

    “GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ gerekçeli kararda açıklanacak nedenlerle;
    Her ne kadar sanığın müştekiye hakaret ettiği iddiasıyla TCK’nun 125/1 
    maddesi gereğince, cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmış ise 
    de; sanık ve müşteki tarafın suç tarihi öncesinde de karşılıklı olarak 
    yazdıkları yorum ve yazı içerikleri dikkate alındığında hakaret 
    eyleminin karşılıklı olduğu anlaşıldığından CMK’nun 223/4-c maddesi 
    gereğince sanık hakkında CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 
    Yargılama giderinin kamu üzerinde bırakılmasına,” (…)
    Hakim 39703

    İşte Mustafa’nın inkâr edemeyeceği bir belge: Hakim, savcının tavsiyesine de uyarak, 129. Maddeyi uygulamış ve hakaretlerin “karşılıklı” olduğuna ve sanığın (yani benim) cezalandırılmama yer olmadığına karar vermiş. 

    Oysa Mustafa’nın 4 Ocak 2011’de açtırmayı başardığı kamu davasında, yine “ilk haksız fiili işleyen” Mustafa olduğu halde; 

    hatta o davada, (tek belge göstermeksizin, tamamen küfür, iftira ve 
    kışkırtmalarla tıka basa dolu) “Hiç Çıldırma Bre Büktel” başlıklı iğrenç
    bir yazıyı, Mustafa, (kendi sitesinde önce isimsiz olarak, sonra 24 
    saatliğine kendi ismini koyarak, daha sonra yine isimsiz olarak) 
    yayınladığı halde; 

    söz konusu o yazıda (benim fotoğrafımı da Nazi bayrağıyla fotomontaj yoluyla birleştirilerek kullanmış olduğu halde;

    yani o davada Mustafa benimle kıyaslanmayacak kadar fazla suç işlediği ve kışkırtmanın son raddesine kadar beni zorladığı halde; 

    o davanın (üstelik “haksız tahriki” de saptamış olan) hakimi, neden 129. Maddeyi uygulayarak beni beraat ettirmedi? 

    Bunun nedenini, son üç yılda şüpheli yada sanık olarak yaşadığım hukuk tecrübelerimden sonra ancak bugünlerde kavradım: Hakim, benim 
    samimiyetime ve belgelerime inanmıştı. Ama Mustafa, gırtlağına kadar suç unsuru içeren, “Hiç Çıldırma Bre Büktel” başlıklı yazıyı sitesinden 
    silip yok ettiği için ve ben yazının varlığını %100 kanıtlayacak bir 
    delil gösteremediğim için; o yazının varlığına güvenerek 129. Maddeyi 
    uygulaması, yargıtayda sayın hakim açısından risk yaratabilirdi. O 
    nedenle, sayın hakim, bana en az zarar vereceğini düşündüğü yöntemi 
    uyguladı: Mustafa’nın “haksız tahrik” suçunu karara yazdı ama Hüküm 
    bölümünde beni de 1300 TL adli para cezasına mahkûm edip cezamı 
    erteledi. Ne yazık ki, sayın hakimin bu kararı, bütçeme değilse de; pek 
    çok okur indinde itibar ve inandırıcılığıma zarar verebildi. Mustafa’nın
    bana karşı saldırı ve kışkırtmalarına pek çok kişinin indinde, kuvvet 
    kazandırabidi. Çünkü ben zaten Mustafa ve yandaşlarınca düzenlenen ve 1100 kişinin katıldığı bir linç ve iftira kampanyasına muhatap olmuştum. (Bu iğrenç kampanya hakkında internette koca bir edebiyat mevcuttur. Burada şu kadarını söyleyeyim ki, kampanyanın dergi sahibi elebaşıları, dergilerinde de yayınlamış oldukları ve dergilerinden silemedikleri kampanya metnini, kendilerine ait internet sitelerinden yıllar önce silip yok etmişlerdir.)

    Peki, 9 gün önce, 2 Aralık 2014’teki benzer bir kamu davasında, ne oldu da, bir başka sayın hakim, “sanık hakkında CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA” karar verebildi? O davayla bu dava arasındaki fark neydi? 

    Görünürde fark yoktu: Mahkûm olduğum ilk davada Mustafa önce, beni kışkırtan ve bende “bana karşı bu kadar iğrenç bir yazıyı yayınlayan biri, beni asla şikayet edemez, buna asla yüzü tutmaz” biçiminde bir inanç uyandıran “Hiç Çıldırma Bre Büktel” başlıklı yazıyı sitesinden sildi. Aleyhindeki delilleri sildikten sonra, benim o delillere verdiğim cevapları şikayet konusu yaptı. Ve beni mahkûm ettirmeyi başardı.

    2 Aralık 2014’te beraat ettiğim ikinci davada, Mustafa yine aynı taktiği 
    uygulamıştı: Sitesinde yine, (çabucak silip örtbas edeceğinden hiçbir 
    zaman kanıtlamak zorunda kalmayacağını zannettiği) ve asla 
    kanıtlayamayacağı iftira ve kışkırtmalarla tıka basa dolu “Bu Nasıl Bir 
    Kin” başlıklı bir yazı yayınladıktan sonra; bir kez daha benim facebook 
    sayfalarıma girmiş ve o yazısını kullanarak, beni bir kez daha 
    kışkırtmaya kalkışmıştı. Ama bu kez hem ben artık tecrübeli olduğumdan 
    tadbirli davranmıştım, hem de Mustafa ve avukatı ayrı ayrı verdikleri 
    iki dilekçede ayrı ayrı önemli hatalar yapmış, bana fena halde 
    yakalanmışladı. 

    Davacı Mustafa, sanırım farkında olmadan, aleyhinde vahim delillerle dolu bir yazının linkini kendi eliyle dava dosyasına koyarak, yazıya silip 
    kaçamayacağı ve varlığını inkâr edemeyeceği bir nitelik kazandırmıştı. 
    Mustafa’nın büyük gafı buydu. Avukatının dilekçesindeki iki gaf ise daha
    da büyüktü: Avukat hanım, dilekçesinde, savcının mahkemeye tavsiye 
    ettiği 129. Madde ihtimalini (hakaretlerin karşılıklı olduğuna karar 
    verilmesini gerektirecek durumları düzenleyen madde) bertaraf etmek 
    amacıyla, beni “ilk haksız fiili işleyen” saldırgan taraf gibi göstermek
    için; benim dava konusu olan sözleri Mustafa’nın facebook sayfalarına 
    girerek yazdığımı beyan ediyordu ki, bu beyan, somut gerçekliğe 180 
    derece ters ve düpedüz kasıtlı bir yalandı: Çünkü ben, Mustafa’nın 
    facebook sayfalarına hayatım boyunca belki 3-4 kez (en fazla 5 kez) 
    girmiş olabilirdim ama Mustafa’nın sayfalarına değil tek kelime, tek 
    harf bile yorum eklememiştim. Bunu belirttiğimde avukat bayan, beni 
    yalanlayacak delilleri mahkemeye sunmak yerine, ancak şu cevabı 
    verebildi: “Sayın hakim, sanık yalan söylediğimi söylüyor, tutanağa 
    aynen geçmesini talep ediyorum.” 

    Burada da ben tutanağa geçiriyorum: Resmi dilekçesinde yer verdiğinden dava dosyasına girmiş bu yalanını ispatlayamayacağını yüzde yüz bildiğim için, sayın avukatın yalan değil, hem de “kasıtlı yalan” söylediğini söylüyorum. Tıpkı müvekkilinin de pek çok defa yaptığı gibi… (Gerek duyulursa, en azından o beraat ettiğim davadaki belgelerle bu kadarını kanıtlayabilirim.) Eğer avukat sıfatı da taşıyan bir bayanın benim itibarımı mahvetmek kastıyla verdiği bir dilekçe metninde apaçık ve somut bir (hatta iki) yalan söylemiş olması önemli bir suç değil de, 
    benim bu olguyu “avukat hanım yalan söylüyor” diyerek teşhis ve teşhir 
    etmem daha önemli bir suç olsaydı, ki hiç sanmıyorum, o zaman hiçbirimiz
    hukuk sistemimizle övünemezdik. Ve ben o duruşmada, yalan söyleyen 
    davacılara karşı beraat kazanamazdım.

    Konunun ayrıntılarıyla kavranması için, lütfen facebook’ta da yayınladığım “sanık hakkında CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA” ifadesiyle biten üç sayfalık mahkeme kararı ve benim mahkemeye sunduğum 8 sayfalık savunma metnim okunsun. 

    MUSTAFA’NIN HAKARETLERİNDEN KANITLAYABİLECEĞİM BAŞKA ÖRNEKLER: 

    DEVAMI AŞAĞIDAKİ YORUMDA
    1 hr · Edited · Like
  • Coşkun Büktel DİLEKÇE METNİNİN DEVAMI:

    MUSTAFA’NIN HAKARETLERİNDEN KANITLAYABİLECEĞİM BAŞKA ÖRNEKLER: 


    1) Bu davaya “takas defi” olarak sunduğum şu yorumun Mustafa’ya ait 
    olduğunu (Mustafa tersini iddia etmiş olmasına rağmen) tanıklarla 
    kanıtlayabilecek durumdayım: 

    "Büktel, sen ne kadar korkak bir adamsın ve sen ne kadar yalanı ilke edinmiş bir adamsın ve sen Büktel ne kadar iftiracı bir adamsın. Adamsan karşıma çık, ne diyeceksen yüzüme söyle, bunu sana defalarca söyledim ve sen hepsinde kaçtın... Sadece yalan, iftira ile yaşamayı tercih ediyorsun. Eğer sen adamsan, karşıma çıkamıyorsan sıkıştığın yerde adımı kullanma! Bu takma ismlilerin sahibi tam bir orospu çocuğudur, bunları bana maletmeye kalkan da kendi sıfatını kendine yakılştırsın ama Büktel bir daha belgesiz konuşmam deme, eğer utanma duygun varsa. Tekrar ediyorum, bu takma isimlileri yaratan Orrospu çocuğudur!!! Sakın bana küfrettin deme! Ben şerefsizlere küfrediyorum, o şerefsiz elini kaldırırsa, "benim o derse" ben de evet o elini kaldırana küfrettim diyeceğim. Karşıma çıkmadan bu iftiralarla yaşamayı tercih ediyorsan bu ancak sana yakışır. Pis iftiracı, yalancı... Yüreğin ve kendine güvenin varsa karşıma çık pis iftiracı... Utanma duygusunu yitirmiş sahte yazar..."

    KAYNAK: https://www.facebook.com/permalink.php... 

    2) Mustafa Demirkanlı’nın bana “ödlek herif!”, “Yeteneksiz beceriksiz 
    adam” diye açıkça küfrettiği sayfanın çıktısını önceki celselerin 
    birinde belge olarak dosyaya koymuştum. Pek çok insanın da yorum 
    ekleyerek Mustafa’nın bu hakaretlerine tanık olduğu ve Mustafa’nın da bu
    saatten sonra, ‘o hakaretleri o sayfaya yazan ben değildim, benim 
    yerime başkası yazmış’ diyerek inkâr edebileceğini sanmıyorum. O sayfada Mustafa Demirkanlı hakaretleri kadar ilginç ve tiksinç, asla 
    kanıtlayamayacağı bir sürü Mustafa Demirkanlı iftirası da var. Örneğin, 
    tüm yeteneklerine rağmen, bir yazar olarak hiçbir yönetmene eyvallah 
    etmediği için aforoz edilmeyi ve oyunlarının oynanmamasını, bir başka 
    ifadeyle parasız kalmayı göze almış; kimseye ‘yaslanmadan yaşamak’ 
    uğruna ‘ben, böyyük bir yazarım’ demeden, sokaklarda ve meydanlarda 
    kitap satmış, seyyar satıcılık dahil bulduğu her işi yapmış ve kimseden 
    hiçbir parasal menfaat kabul etmemiş Coşkun Büktel’e; Mustafa, bakın 
    hangi ifadelerle çamur atıyor:

    (Aşağıda Mustafa’dan yaptığımız hakaret içerikli alıntıların rayiç değerlere göre kaç para edeceğine Mustafa kendisi karar versin): 

    “Sen nasıl birisin Büktel? Hilmi gibi yıllarca sana bu kadar yakın ve sadık 
    birini bile arkasından hançerledin, iftira attın. Ne adına? Sen, böyyük 
    bir yazar olarak ortada dururken onun bir çalıştaya çağrıldığı için, 
    demediğini bırakmadın. Benimle anlaştığı yalanını bile ima ettin, 
    utanmadan. Mehmet'le girdiğin tartışmada, soyadımı vermeyerek bana bok attın, sonra korkup, seni kast etmedim, dedin. Bu bana yetti, 
    tükürdüğünü yaladığını en yakınındakilerin görmesi önemli. Şimdi de 
    Canberk'e yamanmaya çalışıyorsun... Birine yaslanmadan yaşayamazsın 
    sen.”

    ***

    “Önce yazdıklarımı oku, sonra zırlamaya başla..”

    ***

    “Hadi git... gölgesiyle kavga edeb, yeteneksiz, beceriksiz adam...”
    ***

    Hadi git... gölgesiyle kavga eden, yeteneksiz, beceriksiz adam... 
    Sahnelenemeyecek bir oyun, bin kere filme çekilmiş bir senaryo yaz, 
    olmadı romana dönüştür sonra da kasım kasıl dolaş ortalıkta.. 
    gevezelikten başka ne yaptın? Hâlâ da aynı gevezelik...Hadi anca 
    gidersin, beceriksiz adam,

    ***

    “sende utanma eşiği çok düşük olduğu için sadece başkasına bok atarsın... hadi bu da sana kapak olsun... (yine)”

    ***

    “hadi bakalım anca gidersim... bin defa karşıma çıkamadın, sürekli arkadamdan konuştun... Sahi bu Mehmet'in Mustafa Abi'si kim? Ödlek herif.... anca gidersin”

    ***

    “Çok komiksin Büktel... Çekil ortalıktan, ezileceksin... gençler bile kafa 
    buluyor seninle... ortalık eğlencesi oldun... hâlâ ders verdim 
    edaları... seni ciddiye alan 5 kişi saysana...”
    ***

    “bu adamın yıllardır hiçbir şey söylemeyip, aynı şeyleri tekrarlayan bu 
    şahsın, tartışma ve videoya alıp yayınlama önerimden neden yarasa görmüş gibi kaçtığını sanırım anlamışsınızdır. Çünkü, orada, buradaki gibi kaçacak delik bulamayacak.”

    ***

    “zaman içinde Coşkun'un daha ne gibi provakosyonlar yaptığını göreceksiniz..”

    *** 
    “adamlığı Büktel'e öğretemedi...”
    *** 

    “Coşkun Sabah, Coşkun Irmak, Coşkun Büktel, Tecavüzcü Coşkun.. Yavaş yavaş..." İşte layığını bulmak buna denir... Daha beter olacaksın Coşkun... daha kirli çamaşırların saçılmadı ortalığa, onlar da saçılır... az bekle...”

    YUKARYDAKİ ALINTILARIN KAYNAĞI: 
    https://www.facebook.com/coskun.buktel/posts/808189222532523 

    3) Bir Mustafa Demirkanlı yazısı 
    “Hiç Çıldırma Bre Büktel”

    Baştan sona küfür , hakaret ve iftiradan ibaret olan “Hiç Çıldırma Bre Büktel” başlıklı galiz yazının çıktısını da, hem bu davanın başlangıcında, hem de bu davanın ilk versiyonu olan kamu davasında dosyaya koymuştum. Söz konusu yazının Mustafa’ya ait olduğunu bugün, talep olması halinde kanıtlayabilecek durumdayım. 11 Aralık 2014.

    4) Bir Mustafa Demirkanlı yazısı
    “Bu Nasıl bir Kin?”

    DEVAMI AŞAĞIDAKİ YORUMDA.
    46 mins · Edited · Like
  • Coşkun Büktel DİLEKÇE METNİNİN DEVAMI:

    4) Bir Mustafa Demirkanlı yazısı

    “Bu Nasıl bir Kin?”

    Hakkında yazmak istemediğim ama öfkemi durduramadığım bir şahsiyet hakkında yine iki satır yazıp, iki yüzlü ve kindar tavrını teşhir edeceğim, tabii yakın arkadaşı Büktel ile birlikte.

    Can Dündar, "Meral gibi yazamayan, tarihe meydan okuyamayan, kabaramayan kel Fatmalar! Siz, 'Ölülerinizi hayırla yad ediniz' buyruğunu dahi çiğneyecek kadar kindar, bir o kadar çirkinsiniz; yuh olsun!" demiş, ne güzel demiş.

    Can'ın altını çizdiği yeteneksizlerden biri olan Hilmi Bulunmaz da tıpkı 
    yıllar önce Mehmet Abi'nin (Akan) ardından yaptığı gibi, Meral'in 
    ardından da kinini kustu, Haber Vaktim'den alıntılar yaparak, bazı 
    bölümlerin altını çizerek, kırmızı yaparak Haber Vaktim'i desteklemiş, 
    bizim elmas kalemleri uluslararası taciri sosyalist Hilmi Bulunmaz.

    İnsan, en azından sadece acıya saygı duyar, ama bu duyguyu bilmeyenlerden bunu beklemek anlamsız bir çaba.... Bu şahsiyetlerin (***) ölüm kadar acı bir gerçeğe bile saygıları olmadığı gibi, ahlakları da yoktur.

    (*** CB'NİN NOTU
    Hilmi’nin –benim asla katılmadığım- eleştirdiğim bir tavrına 
    şahsiyetler diye çoğul özne kullanarak beni de dahil ediyor. Tam 
    tersine, ölen insanların ardından konuşmaması gerektiği konusunda 
    Hilmi’yi uyaran uzunca bir yazım var. İtiraz olursa kanıtlarım. Mustafa 
    gerçeğin tam tersi bu iddiasını, her defasında o yazının linkini vererek
    düzinelerce defa cevapladığım halde, cevabım karşısında daima susmak zorunda kaldığı halde, o iddiayı yıllardır farklı farklı sayfalarda 
    tekrarlayarak beni provoke etmekten haz duymaktadır. *** CB'NİN NOTU)

    Bu şahsiyet Meral'in ardından şunları yazmış.

    "Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için emekçi halkın iktidar düşlerini kirleten burjuva imgecisi Meral Okay, artık televizyonda asla ve kesinlikle toplumsal ninni söylemeyecek!" (Hilmi Bulunmaz)

    Meral ne yapmış? Emeği ile çalışmış, üretmiş yani kaba söylemiyle karnını doyurmuş... Meral, emperyalizmin temel metaı olan, yoksul ülkelerin kanını emen elmas madeninin peşinde mi koşmuş? Hayır? Meral, elmas kalemleri satmak için birçok ülkede şirketler açıp, ortaklıklar mı yapmış? Yooo.

    Ne yapmış Meral? Dizi yazmış, oyunculuk yapmış...

    Bu şahsiyetin en yakın arkadaşı (Coşkun Büktel) ne işi yapıyor? Meral gibi dizi yazıyor, emeği ile çalışıyor, üretiyor, karnını doyuruyor...

    Hilmi Bulunmaz ne yapıyor?

    Yukarıda kısaca değindik, elmas kalemleri uluslararası tacirliği, kuyumculuk yapıyor, yanında yaklaşık yüz kişi çalıştırıp, artı emekle servetine servet katıp, dünyayı geziyor... 3 gün önce Kenya'dan döndü... Siz turistik gezi sanıyorsunuzdur muhtemelen... Oğlu Afrika'da fink 
    atıyor... O açlıktan ölen çocukların Afrikası'nda... Kanlarını da alıp 
    getiriyor mu bilemem ama emeklerini, öz servetlerini uluslararası 
    ortaklarıyla birlikte burjuvaların hizmetine sunmak için el koyduğu 
    kesin.

    Bu şahsın tanımıyla Meral kimmiş? "Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve 
    müdafaa edilmesi için emekçi halkın iktidar düşlerini kirleten burjuva 
    imgecisi..."

    Büktel? Ona ses yok, o emeğiyle çalışan bir yazar.

    Kendisi? Sosyalist elmas kalemleri uluslararası taciri...

    İnsanda azıcık utanma olur, ne mümkün...

    Bu utanmayı doğal olarak Coşkun Büktel'den bekliyorsunuz... Hem de 
    Hilmi'nin tanımları kendini de doğrudan ilgilendirmesine rağmen. Ota, 
    çöpe ahlak dersi vermeye kalkan Büktel'den tık yok. 

    (*** CB'NİN NOTU
    Tam tersine, ölen insanların ardından konuşmaması gerektiği konusunda Hilmi’yi uyaran uzun bir yazım var. Mustafa gerçeğin tam tersi bu iddiasını her defasında o yazının linkini vererek düzinelerce defa 
    cevapladığım halde, cevabım karşısında daima sustuğu halde, o iddiayı 
    yıllardır farklı farklı sayfalarda tekrarlayarak beni provoke etmekten 
    haz duymaktadır. *** CB'NİN NOTU)

    Bu nasıl bir kin? Tiyatro anlamında üretimsizliğin altında kalarak, kendi 
    işine bakmadan / bakamadan başarılı insanlara kin kusmak nasıl bir 
    kindir?

    (*** CB'NİN NOTU
    Tam tersine, ben Meral Okay’ın ardından en güzel yazıyı yazmış olan Can Dündar’ın yazısını sitemde okurlara sunarak ölülerin ardından yapılan sorumsuz beyanlara karşı çıktım. Apaçık bir iftira. 
    *** CB'NİN NOTU)

    Can ne güzel demiş: "Kindar bir o kadar da çirkinsiniz."

    Evet, Hilmi ve Büktel; kindarsınız ve bir o kadar da çirkinsiniz...

    (*** CB'NİN NOTU
    Gel de çıldırma!!!
    *** CB'NİN NOTU)

    Mustafa Demirkanlı

    Not:
    Yukarıdaki yazıdan sonra Coşkun Büktel facebook'da şu yorumları 
    yaparak, Meral Okay'a daha defnedilmeden önce "kin" kusan yakın 
    arkadaşına (Hilmi Bulunmaz) desteğini yine verdi, bana hitaben, yazıma 
    yönelik şu yorumları yaptı: "Pisliksin! Yağlı karasın!", 
    "Provokatörsün!"

    (*** CB'NİN NOTU
    Bu yorumları yaptığım doğru. Ama o üç kelime, Mustafa’nın yazısından 
    alıntılanmıştı. Ben o kelimeleri kendisine yalnızca hatırlatmıştım. 
    Mustafa ben 10 Nisan 2012’de o kelimeleri kendisine yöneltince, Mustafa o kelimeleri yazısından çıkarmış ve o notu yazmış. olmalı. Hilmi yazının 
    ancak notlu versiyonunu kopyalayabilmiş. Mustafa, yazıyı daha sonra 
    tamamen silip örtbas etti. Hem yazıyı –bunca pis iftira ve hakaretin 
    delilini- hangi gerekçeyle olursa olsun, silip, hem de beni suçlaması, 
    Mustafa’nın vicdanı hakkında fikir vermeye tek başına yeterli.
    *** CB'NİN NOTU) 

    YUKARIDAKİ YAZININ KAYNAĞI: 
    http://tiyatroyun.blogspot.com.tr/2012/08/t.html

    Beraat aldığım davada yukarıdaki “Bu Nasıl Bir Kin” başlıklı Mustafa 
    Demirkanlı yazısının adı ve linki bulunan (yani “Bu Nasıl Bir Kin” 
    başlıklı yazının varlığını kanıtlayan) bir belgeyi kendi eliyle dosyaya 
    koyduğu için, Mustafa, (aslında dosyaya koyduğu zamanda bile zaman 
    aşımına uğramış ve de bugün silinmiş olan) “Bu Nası Bir Kin” yazısını da
    inkâr edemiyor. Son olarak, sözünü ettiğim o belgede yer aldığı için 
    Mustafa’nın yine inkâr edemeyeceği şu hakaretlerini de ekleyelim:

    “Hainsiniz, kindarsınız ve çirkinsiniz.” (Hakaret!)

    “Meral’i bile karaladınız… yazıklar olsun size” (Provoke etme kastıyla iftira…)

    ***

    BU DİLEKÇEMDE DE, DAVALI ŞAHSIN YALNIZCA “KANITLADIĞIM VE 
    KANITLAYABİLECEĞİM” SUÇLARINI KONU ETTİM. EĞER DAVACI ŞAHIS, BURADA YAZDIĞIM ŞEYLERDEN HERHANGİ BİRİLERİNE, GENELLEME YAPMAKSIZIN, TEKRAR TEKRAR YALANCI ÇIKMA RİSKİNİ GÖZE ALARAK, SOMUT GEREKÇELERLE İTİRAZ 
    ETMEYE KALKIŞIRSA, KURDUĞUM HER CÜMLEYİ BELGELEMEYE HAZIRIM. 

    İLK DAVADA DELİL BULAMADIĞIM İÇİN ADALET İŞTE BÖYLE BİR İNSANA KARŞI BENİ MAHKÛM ETMİŞTİ. ARTIK BU TEKNİK YANLIŞLIĞIN DÜZELTİLMESİ GEREKTİĞİNE 
    İNANIYOR, BERAATİME KARAR VERİLMESİNİ YÜCE MAHKEMENİZDEN TALEP EDİYORUM.

    11/12/2014
    COŞKUN BÜKTEL (Sanık)

    Tekrar hatırlatalım: Yazık ki, ancak son güne yetiştirebildiğim için, hakim, bu dilekçeyi okumadan karar aldı.
    29 mins · Edited · Like