2 Aralık 2014 Salı

"HAKARET" eden Coşkun Büktel "BERAAT" ettiğini (YALAN) söylüyor...

MUSTAFA DEMİRKANLI VE AVUKATINA KARŞI TEK BAŞIMA KATILDIĞIM İLK VE TEK CELSEDE BERAAT KARARINI ŞU SAVUNMA DİLEKÇESİYLE KAZANDIM:

İSTANBUL 65. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE

DOSYA:            2014/674 Esas
DAVALI:            Coşkun Büktel
 DAVACI:           Mustafa Demirkanlı                 
VEKİLİ:              Av. Reyhan Kayışlı

KONU:                Davacının, asılsız, bulanık ve bazıları zaman aşımı gerisinde kalmış belge ve iddialarına cevaplarımdır.


AÇIKLAMALAR

Şikayetçi Mustafa Demirkanlı, benim kendisine “Pisliksin, yağlı karasın, provakatörsün” dediğimi ve dilekçesine eklediği 7 belgeyle bunu kanıtladığını öne sürüyor.

Oysa Mustafa’nın birbiriyle aynı nitelikteki “EK 1”, “EK 2”, “EK 3” başlıklı belgelerinde görüldüğü üzere, Mustafa’nın bana yamamaya çalıştığı  “Pisliksin, yağlı karasın, provakatörsün” hakaretleri, aslında ilk kez Mustafa’nın “BU NASIL BİR KİN” başlıklı yazısında Hilmi Bulunmaz’a yönelik olarak kullanılmıştır. Hilmi Bulunmaz, Mustafa’nn “BU NASIL BİR KİN” adlı yazısında, bana ve Hilmi’ye yönelik ağır hakaret ve ağır iftiralarını savcılığa şikayet ederek dava konusu yapmış, bu konuda yazdığı şikayet dilekçesini internette yayınlamıştır. Hilmi’nin internette yayınladığı o şikayet dilekçesinde, Mustafa’nın“BU NASIL BİR KİN” adlı yazısında yer alan Hilmi’ye bana yönelik pek çok ağır hakaret ve iftira, Mustafa’nın ağzından alıntılanarak, dilekçe metnine eklenmişti. O ağır hakaretleri ben de Hilmi’nin internetteki o resmi şikayet dilekçesinden aktarmış, duruşma tarihini belirterek okurların ilgisini duruşmaya çekmeye çalışmıştım. Mustafa’nın ilk üç belgesinde bu anlattıklarım belgelenmiştir.

Mustafa benim bu yayını tekrar tekrar yayınlayarak mahkemeyi etkilemeye çalıştığımı iddia etmektedir. Mahkemeyi etkilemeye çalışmak bence, davalı ya da davacı tüm tarafların doğal ve normal görevi ve amacıdır. Doğal ve normal olmayan şey, etkileme çabasının yazı, dilekçe ya da konuşma, kanıtlama gibi yasal yollarla ortaya konmak yerine; tehdit, rüşvet, ima, yalan, iftira gibi gayrı meşru ve gayrı ahlaki yollarla ortaya konmasıdır. Dünyanın en nesnel ve tarafsız yorumlarından biri saydığım söz konusu yazımdan aşağıya aktardığım şu satırlar hakim ve savcıları sizce hangi yönde etkileyebilir?

“Mustafa, bu suçlamalarını belgelerse, hepimiz Hilmi'yi ve oğlunu ‘Afrikalı aç çocukların kanını emen bir vampir ya da o aç çocukların kanlarını Türkiye'ye getirip satan iğrenç bir kan tüccarı olarak’ tanıyacak; kendini sosyalist ilan eden bu vampiri tüm tiyatro camiası, hatta tüm ülke olarak lanetleyecek, onunla tüm ilişkilerimizi mutlaka kesip, Hilmi'yi ve oğlunu bu iğrenç suçlarıyla baş başa bırakacağız. Ve kan içen (ya da satan) bu iğrenç caniyi teşhir ederek toplumu uyardığı için Mustafa Demirkanlı'yı yürekten tebrik edecek, ona en samimi minnet duygularımızı ileteceğiz.
Ama bir ihtimal daha var: Asılsız ihbar alışkanlığı kısa süre önce savcılıkça tesbit edilmiş olan asılsız ihbarcı Mustafa Demirkanlı, bu suçlamalarını kanıtlayamazsa, yani Hilmi'ye bu suçlamaları hiçbir somut kanıt ya da belgeye dayanmaksızın yönelttiği anlaşılırsa; o zaman iftiracı olduğu mahkemece tespit edilmiş olacak ve Hilmi'ye 50 bin TL (ya da mahkeme ne takdir ederse) ödeyecek ve Hilmi, davanın sonuçlandığı günün akşamı, linççi olmayan dostlarını Boğaz'da bir balık lokantasına götürerek, Türkiye'de adaletin varlığını hissetmekten duyduğu sevinci onlarla paylaşacak.”

Yukarıda yaptığım alıntıda görüldüğü üzere (ki aynı satırlar şikayetçi Mustafa Demirkanlı’nın dosyaya koyduğu “EK 1”de de görülmektedir) Ben Hilmi’nin haberini belki taraflı ama son derece nesnel bir yaklaşımla sundum. Okurları (veya hukukçuları) tek yanlı bilgilendirmedim. Çünkü bence şikayetçi tarafın yaptığı gibi gerçeği eksik söylemek, yalan söylemektir. Şikayetçi’nin dava dosyasına koyduğu ilk üç belgesinde de yer alan şu satırlar, “KİN” KUSAN HİLMİ BULUNMAZ, “PİSLİKSİN! YAĞLI KARASIN” “PROVAKATÖRSÜN”, Hilmi Bulunmaz’ın internette yayınladığı  şikayet dilekçesinden alınmıştır. Peki Hilmi Bulunmaz bu sözleri kendisi mi yazdı? Hayır, Hilmi o sözleri kendisine ve bana hakaret ve iftira yağdıran Mustafa Demirkanlı’nın ağzından “tırnak içinde” aktardı. Nereden aktardı? Asıl kaynağından, yani şikayetçi Mustafa’nın “BU NASIL BİR KİN” başlıklı yazısından ve kaynak linkini de vererek, aktardı.

(NOT: Gerçeği tüm boyutlarıyla aktarmış olmak adına şunu da not olarak parantez içinde belirtelim. O günlerde yakın dost olduğumuz Hilmi Bulunmaz, altı ay kadar önce saçma sapan bir nedenle aramız açılıp bozuşmamızdan sonra, beni neredeyse can düşmanı olarak görmeye başladı. Öyle ki, sonunda beni savcılığa bile şikayet etti. Savcı “takipsizlik” kararı verdi.)

Evet, Mustafa’nın ilk üç belgesini değerlendirdik. Şimdi “EK 4” ve “EK 5” olarak etiketlenen aynı içerikli iki belgeye bakalım:

Bu belgelerin ikisinde de 10 Nisan 2012 tarihi apaçık görünmektedir, yani ikisi de, Mustafa’nın savcılığa şikayet dilekçesi verdiği tarihten çok önce zaman aşımına uğramıştır. Zaman aşımına uğramış bu iki dilekçe hakkında uzun uzun savunma yapmak zorunda olduğumu düşünmüyorum. Ama yine de meseleyi kısaca özetleyeyim:

Meral Okay öldükten sonra, birtakım çevreler arkasından uygunsuz bazı dedikodular yaymıştı. Can Dündar bu dedikoducuları suçlayan bir yazı yazdı. Ben de hem Meral Okay’ı anmak hem de ölülerin ardından konuşmayı protesto etmek amacıyla, Can Dündar’ın yazısına link vererek, yazıyı kendi sayfamda tartışmaya açmış oldum.

(NOT: Facebook sayfalarım, “sıfır sansür” ilkem gereğince 8 yıl boyunca, takma isimle yapılan bana yönelik yüzlerce iftira hakaret ve saldırı dahil her türlü yazıya açık oldu. –Ne yazık ki, altı ay kadar önce, aşağıda bir kısmı açıklanmış sebeplerle, bazı kimseleri bloklamak zorunda kaldım.- Ama 8 yıl boyunca kimseyi sansürlemedim. Örneğin, Şikayetçi Mustafa bu sayede sayfalarıma girip beni kışkırtmak için düzinelerce teşebbüste bulunabildi. 500 kere tekrarladığı suçlamaları 500 kere cevapladığım halde, bir başka sayfama girip aynı soruyu 501. kez sorabildi. Sonunda Mustafa’yı elimden geldiğince muhatap almamaya başladım. Ama kışkırtmalarını daha beter artırdı. Ben cevap -tepki- vermezsem, sayfalarımı hakaret ve iftiralarıyla dolduruyor, ağırlaştırıyor, duvarıma yazdığım mesajlarımı, bir sürü çarpık yorumuyla, en azından sulandırıyordu. Tepki verip tartışmaya girersem de, sonuçta kendi yazdıklarını -kışkırtmalarını- silip beni herhangi bir cümlem veya ifadem yüzünden savcılığa şikayet ediyordu. Beni en azından karakola ve oradan da Çağlayan’a sürükleyerek bana mesai kaybettirmeyi  kâr sayıyordu. Bunu neden yaptığını açıklamak düzinelerce sayfa yazmayı gerektirir. İkimizin adını yazıp kısa bir google araştırması yapılırsa, nedenlere ulaşılabilir.)


“EK 4” ve “EK 5” NUMARALI BELGELER Mustafa’nın dosyaya koyduğu “EK 4” ve “EK 5” olarak etiketlenen aynı içerikli iki belgede de görüldüğü üzere, Mustafa, Meral Okay’la ilgili sayfama rahatça girip, şu yorumu yazıyor:

"Büktel, Hilmi de yine benzer kinini kusuverdi, tıpkı Mehmet Akan'ın ölümünün arkasında yaptıığı gibi. Can'ın yazısını almışsın buraya, sanırım Hilmi'nin de Kinine+çirkinliğine sen de yuh olsun diyorsundur, umarım. Mera,l Hilmi'den çok daha sosyalisti, karnını doyurmak için (senin gibi, bir çok insan gibi) diz yazıyordu, Hilmi de karnını doyurmak için elmas kalemleri ticareti yapıyor. Bu nasıl bir kin ve sen bu kine nasıl göz yumuyor, içine sindirebiliyor, nasıl hazmedip susuyorsun?.. Akadaşına rica et, seni dinler, hiç değilse insanların acısı tazeyken kinini kusmasın...10 Nisan 2012, 21:43"

Hilmi yıllar önce Mehmet Akan ve Lale Oraloğlu’nun ölümleri üzerine onları eleştiren bazı yazılar yazmıştı ve bu nedenle Hilmi’ye “böyle şeyler yapma, ölülerin arkasından konuşmak hoş değil” demiştim. O da bana, “ben materyalistim, ölüm benim için doğal bir süreç, ölü ya da diri benim için fark etmez” diye cevap vermişti. Ben de Hilmi’ye “Böyle hatalar yaparsan, benim Aşil topuğum olursun; bana saldıracak gerekçe bulamayanlar bana senin üzerinden saldırırlar” demiştim. Hilmi bu uyarıma kulak asmadı. “Ben kimsenin Aşil topuğu olmam” diye cevap verdi. Bunun üzerine ben, Hilmi’nin ölüler karşısındaki tavrını eleştiren bir yazı yazarak, o konuda Hilmi gibi düşünmediğimi okurlara açıkladım. (Aynı yazıda, Recep Bilginer’in ölümü ardından merhuma dair yazısıyla dedikodu yayan Mustafa Demirkanlı’yı da eleştirmiştim. Google’dan bulunabilir.) O günden sonra Mustafa Demirkanlı, yıllar boyunca, her aklına estiğinde Hilmi’yi ve beni ölülere saygı göstermemekle, lanetli olmakla suçladı.  Hilmi’yi bu konuda eleştiren yazımın linkini vererek defalarca savunma yaptım. Savunma yaptığım sayfalarda suçlamalarını sonradan siliyor, ama başka bir sayfada ben sanki o suçlamayı cevaplamamışım gibi, aynı suçlamayı, yeniden ve yeniden sürdürüyordu. Sonsuza kadar da sürdürecek görünüyor. “EK 4” ve “EK 5” belgelerinde de, Mustafa’nın yine aynı kışkırtma taktiğini uyguladığı görünüyor: Mehmet Akan meselesinde Hilmi’yi eleştirdiğimi bildiği halde, benim sustuğumu, hazmettiğimi söylüyor. (Kaldı ki, sussam ve hazmetsem, ona ne!?) Hilmi’yi suçlarken çoğu zaman araya çaktırmadan beni de katarak “bunlar” diyor ve suçlamasını daima çoğul yüklemle bitiriyor. “EK 4”’ten ve “EK 5”ten yapılmış yukarıdaki alıntımda da görüldüğü üzere, facebook sayfama bir kez daha musallat olup, beni yine Hilmi’nin suçlarıyla suçluyor:

“Bu nasıl bir kin ve sen bu kine nasıl göz yumuyor, içine sindirebiliyor, nasıl hazmedip susuyorsun?.. “

diyor.

Meral Okay meselesinde Okay’ı destekleyen en güzel yazıyı paylaştığım sayfama girip beni Meral Okay’a saygı göstermemekle suçluyor:

“Utanma eşiğiniz dibe mi vurdu?”

diyor;

hainsiniz, kindarsınız ve çirkinsiniz”

diyor.

“Meral’i bile karaladınız… yazıklar olsun size”

diyor.

Unutulmasın: Şu an’a kadar olduğu gibi yalnızca şikayetçi Mustafa’nın kendi eliyle dosyaya koyduğu belgelerden yararlanarak savunma yapıyor, yukarıdaki hakaretleri “EK 4”’ten ve “EK 5”ten aktarıyorum.

Peki ben defalarca cevaplamış olmama rağmen Mustafa’nın sayfalarıma girip temcit pilavı gibi sürekli aynı suçlamaları önüme sürerek beni kışkırtmasına karşı ne yapıyorum? Muhatap olmamaya çalışıyorum. “Emredersiniz başçavuşum” diyerek onun talimatına ironik bir cevap veriyor ve ona onun sözlerini hatırlatıyorum. “Pisliksin, yağlı karasın, provakatörsün” diyorum. Ben muhatap olmaktan kaçtıkça, Mustafa kışkırtmanın şiddetini arttırıyor:

“Sözün bitti değil mi? Son sermeyeni kullandın... Küfrettin... ve sözün de bitti... “

diyor.

Oysa bırak bitmeyi, sözüm daha söylenmye başlamış bile değil… Yine de susuyorum. Yüzlerce kez tekrarlanmış iftirası karşısında kışkırmamaya çalışıyorum. Ama Mustafa’ya Hilmi’nin alıntıladığı kendi sözlerini hatırlatmak, yine de kışkırmak sayılacaksa; bana karşı gırtlağına dek suça batmış bu insana “kendi laflarını iade etmiş olmam” suç sayılacaksa, tekrar hatırlatıyorum: O kelimeleri Mustafa’ya iade ettiğim tek olay ve tek belge o facebook tartışmasıdır ve ben o tartışmayı bir gün sonra kendi sitemde de yayınlamış ve bir daha asla güncellemediğim için konu çoktan zaman aşımına uğramıştır ve Mustafa’nın dosyaya koyduğu “EK 4” ve “EK 5”, sözünü ettiğim zaman aşımına uğramış o iki belgeden ibarettir.


5 VE 6 NUMARALI BELGELER

Mustafa’nın 5 ve 6 nolu ekleri ise bana (sanki uymaya mecbur olduğum bir mahkeme kararıymış gibi tatlı tatlı tehdit ederek sunmaya çalıştığı) noter tasdiksiz, amatör “ihtarlarından” ibarettir.


ŞİKAYETÇİ AVUKATININ BARİZ VE SOMUT YALANI

Mustafa’nın sayın avukatından (yani onun dilekçesinden) de bahsedelim: Okunduğunda görülecek ki, sayın avukat; savcı iddianamesinde tavsiye edilen 129. Madde uygulanması ihtimalini bertaraf etmek uğruna, apaçık ve somut bir yalan söylemeyi bile göze almış. Şöyle ki:

Savcılık iddianamesinde benim lehime toplanan deliller arasında şu ibare de var:“Facebook çıktılarında ilk haksız fiilin müştekiden kaynaklanması”…

Yani savcı diyor ki, sataşan, musallat olan, sataşmak üzere diğer tarafın sayfalarına giren taraf, haksız fiili ilk başlatan taraf şikayetçi Mustafa’dır. O nedenle de 129 . maddenin uygulanmasını (yani hakaret ve haksızlığın karşılıklı olduğuna karar verilmesini) tavsiye ediyor. Peki şikayetçinin 129 ihtimalini bertaraf etmek için bulabildiği tek çare ne? Yalan söylemek. Bakın sayın avukat dilekçesinde ne diyor:

“Sanık, müvekkilin sosyal paylaşım sitesindeki sayfasına girerek, kendisine ‘pisliksin, yağlı karasın, provakatörsün’ şeklindeki sözlerle hakaret etmiştir. (…) Müvekkilin ne sanığın eylemine neden olan bir hakaret eylemi olmuş ne de sanığa yönelik herhangi bir hakaret eyleminden yargılanmıştır.”

Görüldüğü üzere savcılığın ilk haksız fiilin kaynağı olmakla suçladığı şikayetçi Demirkanlı hakkında kendi avukatı elbette farklı düşünüyor ama düşündüğü şey apaçık ve somut bir yalan. Ben benim “sıfır sansürlü” facebook sayfalarımda Mustafa’nın kendine has yüzlerce çarpık ve demagojik yorumunu gösterebilirim ama Mustafa ya da avukatı benim Mustafa’nın sayfalarına yazılmış bir tek yorumumu gösteremezler. Ben saldırgan taraf değilim. Saldıran ve musallat olan taraf Mustafa Demirkanlı’dır. Yalan söylemek “davalı” olduğum halde benim asla tenezzül edip yararlanacağım bir enstrüman olamaz.

Sayın avukat diyor ki: “Müvekkilin ne sanığın eylemine neden olan bir hakaret eylemi olmuş ne de sanığa yönelik herhangi bir hakaret eyleminden yargılanmıştır.”

Valla ne diyeyim, müvekkiliniz melaikeymiş. Ama savcı ve ben aynı fikirde değiliz. Müvekkilinizin kendi belgelerinde bile bana yönelik kışkırtma , iftira ve hakaretler, özellikle de

Utanma eşiğiniz dibe mi vurdu?” “hainsiniz, kindarsınız ve çirkinsiniz” “Meral’i bile karaladınız… yazıklar olsun size”
        gibi hakaretler ortadayken, sayın avukat nasıl bir pişkinlikle bu hakaretleri görmezden gelebiliyor? Dua edin ki yalnıca karşı tarafın belgeleriyle ilgileniyor, kendim belge sunmuyorum.

Sayın avukatın şu ifadesini de değerlendirelim: “ne de sanığa yönelik herhangi bir hakaret eyleminden yargılanmıştır.” Müvekkilinizin yargılanmamış olması övünülecek bir şey değildir. Yargılanmamış olması yargılanmayacak olması anlamına gelmez. Onu şimdiye dek yargılatmayışımın nedeni, elimde onu mahkûm ettirecek yeterince belge olmaması değildir. Peki nedir? Nedenlerini bir ara yazmıştım. Arşivimden kaynak vererek buraya da aktarıyorum:

MUSTAFA'NIN BANA DAVA AÇMASI NEDEN KOLAY, BENİM MUSTAFA'YA DAVA AÇMAM NEDEN ZOR?

Biliyorsunuz, twitter kayıtlarını Türkiye'ye veriyor; facebook ise vermiyor. O nedenle yazdıklarınızı inkâr etmek facebook'ta çok kolay, twitter'da ise çok zor. Bu durumda facebook'ta yazdıklarından ötürü bir adamın aleyhinde dava açabilmeniz için o adamın tükürdüğünü yalamayacağına ve söylediklerini silmeyeceğine, inkâr etmeyeceğine inanmanız; kısacası aleyhine dava açacağınız adamın mertliğine güvenmeniz gerekiyor. Mustafa Demirkanlı benim mertliğime güvendiği için ("sıfır sansür" ilkemden de yararlanarak) facebook'ta sürekli olarak beni kışkırtmaya, benim ağzımdan bir hakaret cümlesi koparmaya çalışıyor. Bu uğurda bana açıkça küfretmekten, bana açıkça "ÖDLEK HERİF!" diye hakaret etmekten bile çekinmiyor. Ben bu kışkırtmalara kapılıp da ona aynı şiddette cevap versem; daha önce yaptığını yapacak: Kendi yazdığı küfür ve hakaretleri silecek ve beni savcılığa şikayet edip hakkımda önce kamu davası ve ardından 25 milyarlık tazminat davası açacak. Peki ya ben de Mustafa'ya (varsayalım ki ettiğim) hakaretleri siler ve o hakaretleri ettiğimi inkâr edersem ne olur? Ne olacak, Mustafa hava alır. Ama ne oluyor? Mustafa benim yazdıklarımı silmeyeceğimi, tükürdüğümü yalamaya asla tenezzül etmeyeceğimi, hakim "bunları sen mi yazdın?" diye sorduğunda", "evet, ben yazdım" diyeceğimi, yazdıklarımın arkasında duracağımı ve asla inkâr etmeyeceğimi, (bana karşı açtırdığı ilk davada tecrübe ettiği için) gayet iyi biliyor. Kısacası, Mustafa beni tecrübeyle tanıyor ve benim mertliğime güvenerek bana dava açtırmaya kalkabiliyor. Peki ben Mustafa'nın mertliğine güvenebilir miyim? Mertliğine güvenerek Mustafa'ya dava açabilir miyim? Hayır, güvenemem! Çünkü ben de onu iyi tanıyorum, onunla ilgili yaşadığım pek çok tecrübe var. Ben Mustafa'nın ancak, sıkıştığında yazdıklarını sileceğine veya "ben yazmadım, benim yerime başka birisi yazmış" diyeceğine, yazdıklarını hiç duraksamadan inkâr edeceğine, yazdıklarının arkasında duramayacağına, mecbur kaldığında tükürdüğünü kolayca yalayacağına, onun ancak bu özellikleri konusunda yanılmayacağıma güvenebilirim. O nedenle benim Mustafa'ya dava açmam hiç kolay değil.
28 Mayıs, 19:12 · Beğen
KAYNAK: https://www.facebook.com/coskun.buktel/posts/808189222532523



NOTLAR:

1. MUSTAFA DEMİRKANLI'nın MÜDAFİİNDEN SORULDU:"

Müvekkilimin beyanlarına katılıyorum. Hakaret içerikli olduğu belirtilen facebook sayfası müvekkilime ait değildir. Hesabın müvekkilime ait olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Dosyada böyle bir kanıt bulunmamaktadır. Müvekkilimin beraatine karar verilsin." dedi.KAYNAK:http://tiyatroyun.blogspot.com.tr/2013/10/bulunmaz-demirkanlnn-yalanclgn.html

2. MUSTAFA DEMİRKANLI İŞİN KOLAYINI BULMUŞ. FACEBOOK'TA SİZE CANI İSTEDİĞİ GİBİ KÜFÜR VE HAKARET EDİYOR. SİZ SAVCIYA ŞİKAYET ETTİĞİNİZDE TÜM YAZDIKLARINI SİLİP, "ONLARI BEN DEĞİL, BENİM YERİME HESAP AÇAN BİRİ YAZIP SONRA SİLİYOR" DEYİVERİYOR VE İŞ BİTİYOR. KEŞKE KARAKTERİM MÜSAİT OLSA DA, AYNINI BEN DE YAPABİLSEM...!
OYSA MUSTAFA YA DA DİĞER LİNÇ İMZACILARI BENİ ŞİKAYET ETTİĞİNDE, SAVCI BANA SORUYOR: "BUNU SEN Mİ YAZDIN?" BEN "KEK GİBİ" CEVAP VERİYORUM: "EVET, BEN YAZDIM." İNSANIN TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAYAMAYAN BİR KARAKTERE SAHİP OLMASI MAHKEMEDE BÜYÜK BİR DEZAVANTAJ. OYSA BİZİM MAHKEMELERİMİZDE DAVACININ YALAN SÖYLEMESİ SUÇ SAYILDIĞI HALDE, DAVALININ YALAN SÖYLEMESİ SUÇ SAYILMIYOR. AMA BEN YİNE DE TÜRK ADALETİNİN DAVALI OLARAK BANA SAĞLADIĞI YALAN SÖYLEME AVANTAJIMI KULLANMAYI, TÜKÜRDÜĞÜMÜ YALAMAYI, YAZDIKLARIMI İNKÂR ETMEYİ ASLA KENDİME YEDİREMİYOR; MAHKÛM OLMAK PAHASINA DA OLSA DAİMA DOĞRUYU SÖYLÜYORUM. SAVCILARDAN O "KOVUŞTURMAYA GEREK YOKTUR" KARARLARINI ALABİLMEK İÇİN, SAVCILARA UZUN, İNANDIRICI, BELGELİ VE ETKİLİ SAVUNMALAR YAZMAK, MESAİ HARCAMAK ZORUNDA KALIYORUM. GÖBEĞİM ÇATLIYOR.

OYSA DEMİRKANLI İÇİN BAKIN HAYAT NE KADAR KOLAY (KENDİSİNE KARŞI HAKARET DAVASI AÇAN HİLMİ BULUNMAZ'IN İDDİALARINA KARŞI MUSTAFA'NIN VERDİĞİ CEVAP ŞU):

SANIK SAVUNMASINDA:

"Hazırlıkta verdiğim ifadem doğrudur. Aynısını tekrar ederim. Atılı suçu kabul etmem. Savunmamı yazılı olarak sunmak istiyorum. Ayrıca facebook'ta yazılı olan beyanlar bana ait değildir. Adıma hesap açılarak yazılmakta, daha sonra kapatılmaktadır."
(...) KAYNAK:  https://www.facebook.com/coskun.buktel/posts/820848457933266 


BEN BU SAVUNMADA İŞTE BU YÜZDEN YALNIZCA MUSTAFA DEMİRKANLI’NIN REDDEDEMEYECEĞİ KENDİ BELGELERİNE BAŞVURDUM.


Şüpheli COŞKUN BÜKTEL 2 Aralık 2014
Like ·  · 
  • Coşkun Büktel Bonus: 
    BERAAT KARARI HAKKINDA: https://www.facebook.com/coskun.buktel/posts/926308710720573?pnref=story

    Coşkun Büktel added 3 new photos.
    cılara doyurucu biçimde ayrıntılı savunmalar yazıyordum. Ama bir defasında üşeneceğim tuttu ve sözlü savunmayla yetindim. Sonuçta savcılık bu kez "takipsizlik" vermedi ve bana karşı kamu davasını açtı. Beni mahkum ettirmek isteyen Mustafa'ya fırsat doğmuştu. İlk celse duruşmasına, bir başka duruşmam nedeniyle girememiş mazeret koymuştum. Mustafa, bugün karşıma umutlu ve kararlı olarak ve benim gibi tek başına değil avukatıyla birlikte çıktı. Somut yalanlarını, yanıltmaca ve çarpıtmalarını sakin sakin yüzlerine vurdum ve beraat ederek başım dik çıktım. Davayı kaybetsem bile yine başım dik olacaktı, çünkü yalanı hayatım boyunca bir enstrüman olarak asla kullanmadığım için, hiç kimse benim yalanlarımı yüzüme vurmuş olmayacaktı. Yalnızca bir tür "teknik arıza" sonucu, kazaen kaybetmiş olacaktım. İşte üç sayfalık beraat kararının fotokopileri.