6 Ocak 2015 Salı

Bulunmaz'ın "kişilik hakları ve ticarî itibarını ihlal eden" yazı, kaldırılacak!

Eleştiri, Eleştirmen Ve Şikayet Ya Da Beşli

Önce kapak fotosu ile başlamak istiyorum, fotograf bir kolaj, çünkü o beşliyi bir arada görüntülemek olanaksız, ancak bir yazıda bir araya gelebilirlerdi ben de onu yapmaya çalışacağım.
Sol üstte Melih Anık, hemen yanında bir diğer eleştirmen Avi Maraşlıyan (Arkadaşları arasında Erbil Göktaş’da görünüyor) ama Avi’yi tanıyan, bilen yok, eleştirmenmiş, arkadaşları arasındaki 2 isim: Erbil Göktaş ve Coşkun Büktel.
Kısa öyküMelih Anık fenomeni de Hilmi Bulunmaz’ın yanına yerleşti ya da Hilmi Bulunmaz kısa bir süre önceye kadar göklere çıkarttığı, Türkiye’nin en büyük yazarı diye diye bir hal olduğu, sahnelenebilecek bir metin olmayan (Metni beğenirim, sıkı bir dramaturjik çalışma sonrası sahnelendiğinde iyi bir oyun olabilir, ama bu haliyle sahnelenmesi olanaksız, bu benim görüşüm, bir yönetmen çıkar -bugüne kadar çıkmadı- bu haliyle, metne hiç dokunmadan- sahnelerse, izler görüşümüzü söyleriz.) “Theope”sini Everest olarak lanse ettiği Coşkun Büktel’e bugüne kadar kimsenin (Pardon, Burak Caney diye bir sapık vardı, hemen hemen aynı düzeyde yayın yapmıştı, sonra yok oldu.) davranmadığı kadar kaba, nobran ve seviyesiz saldırılarda bulunduktan sonra Melih Anık’ın yanına yerleşti. Sonuç; artık “Büktel-Hilmi” ikilisi “out”, “Melih-Hilmi” ikilisi “in” oldu.
Everest yıkıldı, “Theope” yerlere, çöp kutularına atıldı, klozetlere konup fotograflandı, yani bir insanın aklına gelmesi mümkün olmayan envayi çeşit yöntemlerle “Theope” ve yazarı aşağılandı. O aşamada da karşı çıktım, bugün de karşı çıkarım ama Büktel dün gözünü kapatarak kendisini öven Hilmi Bulunmaz’ı; “pitbull”, “Hukuk Profesörü oldun”, “en dürüst tiyatrocu” ve benzeri övgü sözcükleriyle kışkırtarak tiyatro insanlarının üzerine gönderdi, o sıralar çok mutluydu, kendine döneceğini hesaplayamadı, hesaplayamaması bir hesap hatası değildi, etikle ilgiliydi, umursamadı ve güldü komşusuna, başına geldi. Aynı soruyu Melih Anık’a da soracağım.
Hilmi Bulunmaz, bir zamanlar yere gçğe sığdıramadığı arkadaşı Coşkun Büktel'imn kitabına reva gördüğü "eleştiri (!)" yöntemi.
Hilmi Bulunmaz’ın, bir zamanlar yere göğe sığdıramadığı arkadaşı Coşkun Büktel’in kitabına reva gördüğü “eleştiri (!)” yöntemi bu oldu.
Büktel, eleştirilere ne dedi?İşine gelmediği zaman, Bulunmaz’la ben aynı mıyım? Her lafını neden bana malediyorsunuz? Hilmi’yi ben de eleştiriyorum, dedi, demedi değil dedi. Fakat, hiçbir zaman eleştirmedi; “ayıptır bu yaptığın, ne olursa olsun bir derginin üzerine işetilmez.” demedi, “…. dişlerini fırçala, yoksa biri gelir fırçalar” diye bir kadın hakkında videoya alıp, dalga geçerek, aklınca aşağılayarak yayın yaptığında;“Bu yaptığın ayıptır, bir kadına bu üslup kullanılmaz, bu eleştiri değil” diyemedi, muhtemelen her zaman yaptığı gibi kıs kıs güldü, her işine geldiğinde “biz” diye haykırdı, sürekli “biz” diye ortalığa döküldü ve sonuçta o kadar birlikte anıldılar, birlikte görüldüler ki artık “ikili” olmuşlardı, kendileri de düne kadar inkar etmiyorlardı, yarattıkları algı da buydu.
Bdecr5gCEAAG804
Kameranın karşısına geçip insanlara küfürlerle dolu 3 saat, evet yanlış okumadınız üç saat süren video çekip yayınladılar, bu videonun bant çözümündeki küfürlerin toplamı 3 sayfa. Bu konuda 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde birlikte sanık olarak yargılanmalarına başlanacak. İnsanlara hakaret edip, birlikte sosyal medyada, sitelerinde paylaştılar (Bu hakaret yayınları sonrası ikisi 17. Asliye Ceza Mahkemsi’nde birlikte sanık olarak yargılanıyorlar), haklarında hakaret ettikleri gerekçesiyle birlikte yargılanmaları için çok sayıda soruşturma devam ediyor. Yargı karşısına da “ikili” olarak çıkıyorlar çünkü eylemleri ortak, birlikte yaptılar.
Bulunmaz'ın bir zamanlar "Everest" diye tanımladığı "Theope'ye şimdi reva gördüğü "eleştirisi".
Bulunmaz’ın bir zamanlar “Everest” diye tanımladığı “Theope’ye şimdi reva gördüğü “eleştirisi”.
Bu detayı şunun için aktardım, Bulunmaz, Büktel’siz adım atmadı, sürekli idolü olarak gösterdiği, “en büyük” diyerek de ona yakın olduğunu işaret ederek kendisini konumlandırdı. Büktel de elini yakmadan, öfke duyduğu insanlarla -tıpkı şimdi kendisine yöneltilen düzeyde- eleştirilerle (!) yanıt vermiş oluyor, insanları Bulunmaz marifetitye itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Sap döndü, hesap döndü, fotograflarda gördüğünüz eleştirilere muhattap oldu. Bu ani ve büyük kavgayı Büktel sürekli olarak Hilmi Bulunmaz’ın 180 derece dönmesiyle açıklamaya çalıştı, oysa Bulunmaz’da ve çizgisinde en küçük bir değişiklik, dönme yoktu. Dün, Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ni yere atıp üzerine işetiyordu, şimdi Theope’yi klozetin üzerine koyuyor. Dün, Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ni yanındaki elemanlarına çöpe attırıp videoya çekip yayınlıyordu, şimdi theope’yi çöpe atıp fotograflıyor. Bulunmaz’da bir değişiklik yok, dün bu eylemlere eleştiri diye yaklaşan Coşkun Büktel bugün neden feryat ediyor?

Yeni Tiyatro Dergisi Ne Yaptı?Tıpkı Büktel gibi, Bulunmaz’dan, Bulunmaz’ın saldırgan davranışından hoşnut oldu. Tiyatro… Tiyatro…Dergisi’si yere atılıp, üzerine işenirken, çöp kutularına atılırken “Türkiye’nin en yaygın ve saygın dergisi Yeni Tiyatro Dergisi” yayınlarını hoşlanarak, hatta gururlanarak izledi, mutluluk duydu, sahi sandı… Hilmi Bulunmaz hep en yakını oldu.
Yeni Tiyatro, kapaktan konuk etti coşkun Büktel'i, sadece Hilmi Bulunmaz'ın ricası (!) nedeniyle.
Yeni Tiyatro, kapaktan konuk etti coşkun Büktel’i, sadece Hilmi Bulunmaz’ın ricası (!) nedeniyle.
“İkili”yle “Beraat söyleşileri yayımlayan Yeni Tiyatro, yakın arkadaşları art arda tiyatro insanlarına, gazetecilere hakaret ettikleri gerekçesiyle mahkumiyetler aldıklarında 3 maymunu oynadı. Ne gazeteciliğe ne de tiyatro insanı olmanın etiğine sığmadı.
Çeyrek Altına Oldu Herşey!Hilmi Bulunmaz, her ay çeyrek altına yarım sayfa, laf olsun diye ilan vererek ve övgülerle esir aldı Yeni Tiyatroyu, Erbil Göktaş yayıncılığın en küçük sorumluluğunu dahi hatırlamadan, umursamadan bu “ikiliyi” hep baş tacı etti. Coşkun Büktel’le söyleşi yapıp, Dergisi’ne kapak yaptı. Hilmi Bulunmaz ilk mahkemesinde beraat edince “Beraat söyleşisi” diye art arda 2 sayı yayınladı, o insanlar tiyatro insanlarına hakaret ediyorlar, bunu yazarak ya da videoya çekip yayınlıyorlardı, tiyatro kurumlarına (Devlet Tiyatroları, İBBŞT, Kocaeli BBŞT) mesnetsiz saldırırlarken ve hâlâ devam ederken “çeyrek altını” almaya devam edip, saldırılan kurumlara teybini uzatma gereği duymadı. Duymadı, çünkü Bulunmaz’ın salon dediği mekanını prova yapmak için kullanıyordu, duymadı çünkü her ay çeyrek altın alıyor, prova sırasındaki çay-kahve gibi giderleri de Bulunmaz’a karşılatıyordu.
"İkili"yle "Beraat söyleşileri yayımlayan Yeni Tiyatro, yakın arkadaşları art arda tiyatro insanlarına, gazetecilere  hakaret ettikleri gerekçesiyle mahkumiyetler aldıklarında 3 maymunu oynadı. Ne gazeteciliğe ne de tiyatro insanı olmanın etiğine sığmadı.
“İkili”yle “Beraat söyleşileri yayımlayan Yeni Tiyatro, yakın arkadaşları art arda tiyatro insanlarına, gazetecilere hakaret ettikleri gerekçesiyle mahkumiyetler aldıklarında 3 maymunu oynadı. Ne gazeteciliğe ne de tiyatro insanı olmanın etiğine sığmadı.
Bulunmaz, Yeni Tiyatro’yu öven bir yazı yayımlarken ya bir altına ya da bir üstüne mutlaka kurumlardan birini tahkir eden bir yazı, fotograf koyuyordu, bunu bilerek yapıyordu, çünkü “en büyük benim” hükmüm parama geçeri gösteriyordu. Tüm bunları yaparken, Yeni Tiyatro’dan vergi borcu yok yazısı istiyor ve Erbil Göktaş da gidip veriyor, o da yayımlıyor. Bu, sorumsuzluğu, teslim olmayı anlamak mümkün değil. Sadece “ne adına?” diye sorulabilir.
Bu konuda, yukarıda aktardıklarımdan çok fazlasını Erbil Göktaş’ın yüzüne karşı (En son 2 ay önce Antalya’da) söylediğim için, rahatlıkla yazıyorum, Melih Anık’a gelmek için.




Melih Anık’ı TanımamYüz yüze ya da telefonda konuşmuşluğum yoktur, 2-3 yıl önce Yayın Kurulu’nda, Dergi’de yazmasını önersek mi diye bir öneri gelmişti, beni birşeyler durdurdu ve bir türlü irtibat kuramadım, ne de iyi yapmışım. İlişkim bu kadardır.
Hilmi Bulunmaz, Melih Anık adına ŞT'yr dilekçe verecek kadar yakın. Anık, bu dilekçeye itiraz etmedi.
Hilmi Bulunmaz, Melih Anık adına ŞT’ye dilekçe verecek kadar yakın. Anık, bu dilekçeye itiraz etmedi.
Anık, yukarıdaki dilekçeye itiraz etmedi tam tersi sahiplendi.
Anık, yukarıdaki dilekçeye itiraz etmedi tam tersi sahiplendi.
Coşkun Büktel’den uzaklaşan ama yalnızlığı tercih etmeyen/edemeyen Bulunmaz Melih Anık’ı “En büyük eleştirmen” olarak lanse etmeye başlamıştı artık, Anık’a twitter’da şu uyarıyı yaptım:
@melihanik Eğlenin tabi, ama dönün de biraz tarihe bakın, yakında bir belgesel yayınlayacağım, ondanda yararlanabilirsiniz @BulunmazTiyatro”,
Anık, yanıtladı:
Melih Anık@BulunmazTiyatro Birisi denedi… Haksızlık etmeyin.. Hay Allah belgesel yapacak!”,
Bunun üzerine,@melihanik yapacağım demedim, yayınlayacağım dedim, yararlanın dedim, @BulunmazTiyatronun @coskunbuktel ilişkisine bakın ya da bakmayın +, +++ @melihanik size bir kere bir başka pencereden bakın dedim, siz nasıl bakacağınızı bilen birisiniz, beni de umursamayın”, dedim, iletişimi kapattım.
Umutsuz bir hamle olduğunu tabii ki biliyordum ama “ben demiştim” demeyi severim ne de olsa Bulunmaz-Büktel uzmanı oldum sayılır, Anık bunların yanında olsa olsa stajyer olabilir.
Eleştiri başka birşey, hakaret başka birşey ama bu arkadaş bunun ayırdında değil, ayırdında değil çünkü derdi eleştiri de değil, egosunu doyurmak, olabilir ama bunun için insanları alet etmenin ne gereği var ki?
Eleştirmen, yazısını yazar, konu biter. İsteyen beğenir, isteyen yararlanır, isteyen de karşı çıkar. Eleştirmen, duracağı yeri bilmek durumundadır, o yerde durursa saygınlığı oluşur, yazdıklarına önem verilir. Eleştirmenlik zor iştir, onun için çok uzun zamandır “eleştirmen” eksikliği yaşadığımız gerçeği ile karşı karşıyayız.
Eleştirmen, Yönetmeni Belediye’ye Şikayet Ediyor.Eleştirmen, muhattabıyla hadi tartışmaya da girdi, -girmese daha iyi olur- sık sık yaşıyoruz ama şuna ilk kez tanık oluyorum, sanırım dünya tarihinde de bir ilktir. Eleştirmen, polemik yaşadığı yönetmeni Belediye’ye şikayet ediyor ve: İlgili görevlinize sorumluluğunun hatırlatılmasını ve sonucun tarafıma bildirilmesini rica ederim.” diyor. İşte bu şahıs kendisini eleştirmen diye lanse edebiliyor, onu yukarıda uzun uzun anlattığım Hilmi Bulunmaz hararetle destekliyor, birbirlerine linkler veriyorlar ve karşınızda “yeni en büyük ikili”.
Şimdi sırada, Bulunmaz tarafından Yeni Tiyatro Dergisi’nde söyleşi yaptırılma da dahil çok sayıda parlatma gelecek ve koro halinde yine bana hakaretler başlayacak. Bu kadar emin konuşmamın nedeni, zamanında en yakın arkadaşıyken, sonrasında “eleştiri” adı altında Coşkun Büktel’e o hakaretleri yapan birine karşı sessiz kalmak bir yana selam bile verirken düşünmesi gereken Melih Anık, o hakaretlere sessiz kalmayı tercih ediyor, tıpkı eskiden Büktel’in yaptığı gibi, bilmem anlatabildim mi? Sap yine dönecek, hesap da dönecek.
Ne Hoş bir İkili…Biri; Melih Anık, Yönetmen Arif Akkaya’yı Belediye’ye şikayet ediyor, diğeri; Hilmi Bulunmaz, Melih Anık için İBBŞT’ye dilekçe veriyor… Ve ikili sosyal medyada “Erhan”, “Arif” nidalarıyla kampanyaya başlıyorlar. “Erhan” diyerek kendini eşitlediğini ya da karşısındakini aşağıladığını sanıyor/lar.
Birileri, Melih Anık’a önce yeni “kankası” olmaya soyunduğu Bulunmaz’ın yayınlarına göz atmasını, sonra hâlâ “kankası” olmayı içine sindiriyorsa yoluna devam etmesinin daha doğru olacağını söylesin.
Galiba En Doğrusu…Kendi kendine paye veren, bir blogspot açıp, aklına geleni saydıranları hiç dikkate almamak gerek ama yapılamıyor, doğrusu kaale almamak gerek çünkü bu şahsiyetler sosyal medyadaki paylaşımlarını “okurlar…” diye başlayarak bir güç elde ettiklerini sanıyorlar. Coşkun Büktel, facebook paylaşımlarına hep “okurlar” diye başlar, Bulunmaz, “okurlardan çok özür dilerim”cümlesini çok kullanır, baktım Melih Anık da aynı yolun yolcusu: “Eğer bu saldırının niyeti gösterini yazarak reklamını yapmamı istemense…” demiş “İsimsiz Bir Yönetmene-1” başlıklı yazısında Can Doğan’a…
Kendilerini ne kadar da Kaf Dağı’nda görüyorlar… Sanki boklarında boncuk var, sanki dünyayı bunlar yönetiyor… Şişkin ego dedikleri bu olsa gerek.
Son Söz Layığını sen de buldun Melih Anık, Bulunmaz'la kurduğun ittifak sonrası yaşayacaklarını ben görüyorum, sen de gördüğün gün, sana sonsuz acılar dilerim…
Büktel, karakuşi lafazanlıktan ne zaman vazgeçip yeryüzüne inecek. Facebook ve twitter arkadaşı olan kendisi, hâlâ aynı masalı anlatıyor. aynı yalanı hergün tekrarlarsam, kendim de inanırım sanıyor.
Büktel, karakuşi lafazanlıktan ne zaman vazgeçip yeryüzüne inecek. Facebook ve twitter arkadaşı olan kendisi, hâlâ aynı masalı anlatıyor. aynı yalanı hergün tekrarlarsam, kendim de inanırım sanıyor.
Not: Büktel, Avi Maraşlıyan’ı unutturmyacağım, diyor hâlâ. Çok iyi yapar, yalnız yalan, yanlış paylaşımlarla olmaz bu işler, kendinden korkusu yoksa ortaya çıkartmanın yolu var bakınız“Coşkun Büktel Diyor ki”
Mustafa Demirkanlı
Not:1) Yukarıdaki yazının linki çözemediğimiz bir nedenle bozuldu, yazıyı yeniden yükledik, doğal olarak da link değişti. Bu aksaklıktan dolayı özür dileriz.