2 Temmuz 2014 Çarşamba

Şakir Gürzumar, Ölüleri Gömün'ü sahnelese bile kule eleştirisi durmadı!

Ben, DT / İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerinin ticarî kuruluşlar tarafından işgâlini ısrarla ve inatla gündemde tutunca, direkt olarak dile getirmese de, tüm hareketlerinden, her hâlinden belli olduğu biçimiyle, Şakir Gürzumar, (Hakkımda Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmasını, KAMU DÂVÂSI açılmasını, tazminat dâvâsı açmasını göz önünde bulundurduğum için adına asla RÜŞVET diyemediğim!) bana bâzı yaklaşımlarda bulundu! Bunlardan biri, "Ölüleri Gömün" oyununu (Hem de ASPARAGAS biçimde...) sahnelemesiyse, bir diğeri de, bana YÖNETMENLİK teklif etmesiydi... Bu saçma teklifi ânında reddettim!

Bunun hiçbir belgesi bulunmamasına karşın (Hem de yargılanmayı bile göze alarak!) yazmamın nedeni, içimde biriken "sessizlik uru"dur! Şakir Gürzumar'la (Coşkun Büktel'in evinde) tam yedi saat tartıştıktan sonra, Gürzumar, bana, Devlet Tiyatroları'nda "İstediğim biçimde..." oyun yönetme teklifinde bulunan Gürzumar'ın "Yeni Rakı" ile buğulanmış sözleri, belleğime keskin bir bıçak gibi saplandığı için, işbu sözleri ve bu sözleri içeren tartışmalarımızı, unutmam olası değil!... Yaş geldi altmışa ve doğal süreç hızla işliyor. Bende birikmiş sözleri, emekçi halka, sosyal devlete, tüyü bitmemiş yetime dökmeden, çekip gitmeye niyetim yok... 


Ben, kendi çıkarlarım için değil, emekçi halkın, sosyal devletin ve tüyü bitmemiş yetimin çıkarları için yaşıyorum! Büktel&Gürzumar önemsiz!


***


"Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 24 Kasım 2009 günü, Küçükçekmece 'Cennet Kültür Sanat Merkezi'nin bir İstanbul Devlet Tiyatroları Sahnesi olarak kullanıma açılması dolayısıyla katıldığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı 'Töre' adlı oyunun galasında bir konuşma yapmak"  (Kaynak: Tiyatro Fanzini) için geldiği günde, Mustafa Şükrü Demirkanlı, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Şakir Gürzumar'ın yakınından ayrılamadan, kendisine konuşma hakkı tanınmadığından sabırla beklediği "yaklaşık kırk beş dakikalık süreç"te, Gürzumar, Coşkun Büktel ile bana sürekli biçimde, "İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kuleleri için yaptığım sert eleştirilerim"in son bulması gerektiğini söylerken, diğer yandan da "Ölüleri Gömün" oyununu sahnelemek istediğini sürekli olarak büyük ısrarla vurguladı! 


Ben, "elmas kalemler taciri" olduğum için, TİCARÎ konuşmayla TİCANÎ konuşmanın harmanında bulunduğumu duyumsadım!... 


Koskoca bir Kültür Bakanı gelmek üzere ve koskoca bir Kültür Merkezi açılacak ve biz "hemen yanı başımızda ciğercinin önünde ciğer bekleyen kedi gibi sessiz nöbet tutan" Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya karşın, hattâ Demirkanlı'ya birazcık küstahça davranarak, ülke sorunlarını ve tiyatro işlerini, hattâ AKM'nin belirsizliğini, tabiî ki milyonlarca hayat ve sanat sorununu konuşacağımıza, "tur atlama hesapları yaptıkları için her iki takımın da orta sahada top gezdirmesi" gibi, (İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kuleleri-"Ölüleri Gömün") parantezinde hızla boğuluyorduk.


***


(Dâvâlarımın aşırı yoğunluğu, işlerimin verdiği aşırı yorgunluk ve aşırı işle uğraşmanın getirdiği karmaşalar nedeniyle, büyük bir parantez açıp belirtiyorum ki; bu yazıyı nitelikli bir biçimde sürdürememe olasılığımı düşünerek, şunu "derhal" dile getirmeliyim: Büktel'in yaptığı "Ölüleri Gömün" bağlamındaki yayınlar, o ânki işlerimin yoğunluğu nedeniyle Büktel imgesini düşüncenin prizmasından geçirmediğim etkilenmelerle desteklemem sonucunda, Şakir Gürzumar'ın "İDT kulesini görme, 'Ölüleri Gömün'ü göreyim..." düşüncesi doğrultusunda, -oyunun yazarı Irwin Shaw'un telifinin bile ödenmediğini sandığım oyun-, apar topar ve bir "ASPARAGAS TİYATRO" örneği biçimiyle sahnelendi! İDT reklâm kulesine saldırsam da, kendimi kullanılmış hissediyorum!)


***


"ASPARAGAS TİYATRO" üzerine "'YÖNETMEN TİYATROSU'NA KARŞI bir Shakespeare ve Nâzım Hikmet Savunması"nı yazacak denli kendini "ASPARAGAS TİYATRO" anlayışına tam karşıt bir biçimde konumlandırıp, konuşlandıran Coşkun Büktel, iş para kazandıracak bir oyunun Devlet Tiyatroları'na satılmasına gelince, kitabının içeriğini bile unutmayı yeğlemiştir. Zâten, Coşkun Büktel, bunu her zaman yapıyor!


Estetiğin "e"sinden, sanatın "s"sinden, tiyatronun "t"sinden anlayan insanların; ilgiyle değil, ilgisizlikle; sevgiyle değil, sevgisizlikle yaklaştığı "Ölüleri Gömün" yapımında, gerçek anlamda ciddî bir savaş karşıtlığı olmadığını görebileceğini bilmeme karşın, yine de, olağanüstü sertlikte eleştirme sürecini başlatamamış olmam, Büktel yada Gürzumar'a karşı zaafımdan değil, genel olarak işlerimin olağanüstü yoğunluğundandır...


Savaş karşıtlığı konusunda "iki elini birden taşın altına koymuş" ender kişilerden biri olduğum için bu sözlerimin Coşkun Büktel'in "YALAN" sözlerinden daha inandırıcı olacağına adım gibi eminim... Ben, yirmi yılı aşkın bir zaman önce (dernek kurmak için yedi kişi gerektiğinden) koca İstanbul kentinde yedinci kişiyi mercekle arayıp, zor bulmuş "İstanbul Savaş Karşıtları Derneği" Kurucu Üyesi, Genel Sekreteri olduğum için, sözlerimin toplumsal ağırlığını biliyorum. Bunu söylemek zorundayım!


Derneğimiz, kurulur kurulmaz, (Türkiye'de "Askerî Yönetim" olmadığı bir zamanda!) "Askerî Mahkeme"de yargılanıp, FAŞİZAN bir biçimde, sözüm ona MAHKÛM edilmiştir... Bir eli yağda, bir eli balda ve her iki gözü birden sürekli olarak TV ekranındaki kişiler, gerçek anlamda savaş karşıtı bir oyun çeviremez, bir oyun yazamaz, bir oyun yönetemez, hattâ gerçek anlamda hakikât yanlısı olamayacağı gibi, "VANDAL" bir ruh durumuyla, "ROMAN OLMAYAN ROMAN" yazarak yayıncıları, okurları aldatır, inandırır ve kandırır! Bunlar, tarihin her ânında vardır!


Faşizme karşı olduğunu kısık sesle değil de slogan atar gibi avukatların, polislerin, savcıların ve yargıçların karşısında söyleyemeyenler, faşizme karşı değil, cebini doldurmak için tiyatro yaparlar. Biz, "İstanbul Savaş Karşıtları Derneği" olarak, hem askere, hem gerillaya karşı çıkıp ölümü bile göze alabilmiştik! Şimdi, yapay "BARIŞ SÜRECİ" yaşanıyor... Bu süreçte bile asla siyasal bir tavır geliştiremeyen çevirmenler ve yazarlar, pamuk ellerini ceplerine sokarken, ceplerindekini emekçi halka, sosyal devlete ve tüyü bitmemiş yetime vermek için değil, halktan, devletten, tüyü bitmemiş yetimden alınanları cebe indirmek için çaba harcarlar!... 


Şu denebilir: "HERKES SOSYALİST OLMAK ZORUNDA MI?..." Hayır, herkes sosyalist olmak zorunda değil! Ancak, sosyalist olanların, sosyalist olmayanları eleştirme gücü var. Sosyalistlere İFTİRA atılamaz!


***


(İkinci parantez: Ben bu yazıyı yazarken, ekmek yediğim iş mekânıma, Azerbaycanlı, Cezayirli, Ermenistanlı, Litvanyalı, Romanyalı, Rus ve de daha birçok milletten insan girip çıktı. Bununla birlikte, "dünyanın her yerinden" gelen telefonlara yanıt vermek zorunda kaldım. Yâni, iki harf arasına sıkışmış selamlaşmaların yanı sıra, iki hece arasına iyice sinmiş hüzünler yaşıyorum hâlâ. İki sözcük arasındaki mutluluk ânları hüküm sürmese, iki tümce arasında soluksuz kalabilirdim. Hele ki, iki paragraf arasındaki  karmaşada daima debeleniyorum!... İşte ben, bu koşullarda, hattâ bu koşullardan da çok daha ağır koşullarda yazdım, yazıyorum ve yazacağım! Neden mi çalışıyorum?! Paraya mı ihtiyacım var?! Kimseye muhtaç olmamak için çalışıyorum... Paraya ihtiyacım yok!... Geçen gün ayrımsadım, tam altı aydır emekli maaşımı almayı resmen unutmuşum. Parantez kapanıyor! Ancak, parantez dışında da yazmak mümkündür!)


***  


Büktel'in evindeyken bana "istediğim biçimde" yönetmenlik yapma teklifinde bulunan Gürzumar'a "HAYIR!" demeden, bir soru sordum:


"Benim yönettiğim hangi oyunu izlediniz?..."


Benim yönettiğim hiçbir oyunu asla izlememiş olan Şakir Gürzumar'ın, gayrî resmî bir yerde de bulunsak, kendisi "Yeni Rakı"nın yumuşatıcı etkisinde kalmış bile olsa, bana, "istediğim biçimde" oyun yönetme teklifinde bulunması, çok tuhaf bir durumdu. Benimle, kendisiyle yada Coşkun Büktel'le dalga geçebilmek için geyik yapmadığına göre, bunun başka nedenleri olmalıydı. Benim "HAYIR!" dememden birkaç dakika sonra sohbet iyine İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerinde ve yine Coşkun Büktel'in bireysel, kişisel, şahsî, zâti meselelerinde yoğunlaştı!


Peki ben "HAYIR!" derken hangi gerekçeyi sunmuştum? Suya sabuna dokunmayan sözlerle, topu taca mı atmıştım?... Hayır, şunu demiştim: 


"Benim yönetmiş bulunduğum herhangi bir oyunu izlemeyen birine, 'EVET' diyemem!..." 

Büktel'in araya girerek, yirmi yıl önce izlediği "İNEK" adlı oyunumun yönetilme biçimini suçlayacağını ve aslında benim bir yönetmen değil, VANDAL biri olduğumu bile dile getirebileceğini ısrarla düşündüm!... 


Coşkun Büktel, kendine HAKİKÂTÇİ, kendine YARATICI, kendine YETENEKLİ dediği için, bıyık altından küçümseyerek, Bulgakov'un "Köpek Kalbi" ve "Usta İle Margarita" romanlarındaki karakterler gibi tısladı. Tıslama sesiyle birlikte içimden aşağıdakine benzer replik geçti: 

"Bu temiz değil. Burda çürük kokan bi şey var"

Dört yıl sonra, Coşkun Büktel'in "dokuz boğumdan oluşan boğazı"ndan fışkıran bu İĞRENÇ ve İFTİRA içeren söz, dört yıl önce, bir ide ve/ya tindi. Devlet Tiyatroları'ndaki oyun pazarlama ilkelliğini iyi bildiğim için sezgim "'ÖLÜLERİ GÖMÜN' / REKLÂM KULELERİ" denklemini muştuluyordu. Bu iş böyle, sınıfsal yeğleme sonucu, kapitalizme tapan YALAN söyler, sosyalizme gönül düşüren de YALAN söze karşı çıkar!


Buna benzer öyküleri (yalancıya öykünmeden) öyle böyle yazacağım!...


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

***


Ayrıca bakınız:


Ölüleri Gömün'ün çevirmeni Coşkun Büktel neden sahneye çağrılmadı?