10 Ağustos 2014 Pazar

Bulunmaz, çakma oyun Theope'yi, Tebriz'de didik didik edip, çöpe attı...

Toplumcu bir değer içermediği gibi toplumun ilerlemesi için zerre kadar devrimci t/öz taşımayan Theope, nesnel bir bakış açısıyla okunduğunda Antik Yunan'ın kötü bir taklidi! İngilizce düşünüp Türkçe deyimlerle işi idâre eden birinin kendini yazar sanması hezeyanı dengesizliğinde gidip gelen ilkel bir metin Theope, şimdiye dek bilimsel sosyalizm ölçütleriyle ele alınma şansına ulaşamadığı için, şansız bir kimliksizlik deryasındaki tanımlanamaz balık misâli, serseri mayın gibi seyahat etmeyi sürdürdü!

Onlarca kez okuduğum bu ilkel ve ucube metni, ciddî biçimde irdeleyip, yazınsal laboratuvara dâhil edebilmeyi, dâvâlarımın bitim noktasındaki kilometre taşına saklasam da, bu ilkel ve ucube metnin tiyatroya verdiği zarara dikkat çekmek için Theope metnine ivedi değinmem gerekiyor!...

Burada, şöyle bir soru sorulabilir: "Öküz öldü, ortaklık bitti mi?..." Hem öyle, hem öyle değil! Her şeyden önce şunu bile söylemek zorundayım: Öküzü öldüren ben değilim... Öküzü öldüren Coşkun Büktel... Şöyle ki:

Ben, 15 Mayıs 2014 Perşembe günü, "1. Ulusal Dramatik Yazarlık Çalıştayı" için çağrılıydım. Coşkun Büktel çağrılı değildi... Büktel, her zamanki kıskançlıkla kendini Tanrı, beni kul sanmanın verdiği ilkellikle benim bu çalıştaya katılmamı yine ilkel ve terbiyesiz bir dille sorguladı... Sorgulamakla kalmayarak, Melih Anık'a "HAKARET" ettiği, Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya (Demirkanlı yardım-yataklığıyla) karşı "YALAN" söylediği gibi, bana da hiç utanıp sıkılmadan, açıkça "İFTİRA" atabildi.

Büktel'in "HAKARET" etme, "YALAN" söyleme suçlarını görerek bu suçlara ortak olmayacağımı çeşitli zaman, zemin, zuhurda belli etmeme karşılık dâvâların bitimiyle birlikte sert, hem de çok sert eleştirecektim! 

Bunu, bâzen Coşkun Büktel'e anlatmakla birlikte yazılarımın içeriğinde bile duyumsatıyordum! Yeni bir cephe açmamak için kendimi dâvâların bitimine saklamaya ve Mimesis ve Oyun Atölyesi cephelerine karşı dâvâ açmamaya özen göstererek, asal hedefe, ilkel ve ucube bir dille yazılmış Theope'ye yönelmek istiyordum! Bu ince duyarlılığımı, duyumsamayan Mimesis ve Oyun Atölyesi çevresi, hem kendileri ve hem de "avukat"ları kanalıyla beni öylesine yoğun bir ilkel hukuk bombardımanına tuttular ki, ucube Theope ile ilgilenmemem için neredeyse ittifak oluşturdular...

Tıfıl sevgililerin ("Menoikeus ile Theope"nin) lise tuvaletinde birbirinin sivilcelerini patlatır gibi, olağanüstü düzeysiz ilkel bir diyalog geliştirdiği Theope metni, kesinlikle özgün düzey oluşturamadığı gibi Antik Yunan tragedyalarından ödünç alınmış fazla ilkel imgelerin hamağında ç/alıntı oyun havaları üfürüyor. Toplumcu hiçbir değer içermediği gibi, bilimsel sosyalizme, diyalektiğe ve estetik bilince aykırı ve hattâ karşıt bir niyetle kaleme alınmış ucube metin bir zamanlar karamela kağıtlarının içinden çıkan özlü sözlerden bile daha anlamsız bir bağlam, hadi en doğrusunu söyleyelim; bağlamsız duygu oluşturmuş... Duygusuzlukları duygu diye pazarlayarak duygu sömürüsü ve duygu ticareti yapan "TV dizisi yazarı" bile olamadığı için, Hamdi Alkan'ın mesen kıyağıyla Arka Sıradakiler Senaryo Doktoru palavrasıyla karşımıza çıkan ilkel ve ucube yazar(?) Coşkun Büktel, Theope'yi sahneleyecek bir enayi bulunca, metnin kuşa döndürülmesine, halkın deyimiyle ırzına geçilmesine bile göz yumarak, "tecavüzü engelleyemiyorsak zevk (para) alalım" ihanetine savrulmuş! 

Kesinlikle hiçbir savunma düzeneği geliştiremediği için, çoluk çocuğun maskarası bile olan Coşkun Büktel, Theope'nın ırzına geçilmesine niçin karşı çıkmadığını ve ırzına geçildikten sonra, ırzına geçildiğini dağa taşa, kurda kuşa anlatarak, kendini kandırdığını hiçbir zaman için anlatmadı, anlatamadı, anlatmıyor, anlatamıyor! İkide bir sürekli üfürüp duruyor!

Bu ilkel ve ucube metin, şu ândaki düşüncelerim, derin ufkumla benim elime gelmiş olsaydı, ben Mustafa Kurt yada Şakir Gürzumar olsaydım, bu metne oynanma vizesi değil, oynanmama vizesi verirdim. Bu ilkel ve ucube metin Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun tartışılır "iftira"sıyla ve Ömer Faruk Kurhan'ın yüzeysel yaklaşımıyla değil, her şeyden önce "Ferhat ile Şirin" metninin ana izleğiyle tartılmalıdır... Biz, oyun süsü verilmiş bu ilkel ve ucube metni, dâvâlarımızın bitiminde iyi ameliyat edeceğiz... Ama canımız sıkıldıkça, ikide bir tımar edeceğiz! "Uyarmadı!" demeyin!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Ayrıca bakınız:

İran'ın yumuşak kenti Tebriz'deki dondurulmuş ânların silinmez sesleri...